27.9.07

HOMORİKA 10 - RI

ben sana gülüüüm demem...gülün ömrüü az olurr! Aaa, canlı yayındaymışız yaw tüh...Rezil olduk cümle aleme...Neyse derin geyiklere dalmadan hemen konuya atliim...Bu hafta içi tam olarak ne gün ne yaptığımızı hatırlamıyor olsam bile, elimden geldiğince sallamaya çalışacağım...Bu P.tesi, labor day- işçi bayramı sebebiyle tatil olduğu üçündür ki, Pedo cancaaıızım hala evdeydi bizimle...Sabah gene Tülay'ın muhteşem kaavaltısını yedikten sonra oturduk plan yaptık...Mı acaba? Kızlar tjmaxx ya da marshalls ve de ev alışverişi için biryerlere gittiler sanırım....Ben evde kaldım Pedo'yla...Pedo uyudu bol bol, ben de elektronik oyuncaklarla oynadım...Sonra Pedo'yla kalkıp büyük bir book store'a gittik...Ne güzel bi yer lam, kocaman, içinde starbucks var, kitabı beenion, kaaveni alıon okuon sonra...İstersen geri bırak kitabı...Bütün heryeri iyice gezdikten sonra kahve aldık, ben Greg Iles'in "Mortal Fear" adlı kitabını alsım okumak için; felsefe, metafizik, gizem gibi konularla ilgilenip bana hergün burçlarla ilgili konferans veren Pedo'ya da en beğendiğim kitap olan Elizabeth Kostova'nın "Historian" adlı kitabını aldım...Türkçesini okumuştum tabii defalarca, ingilizcesini alıp hediye ettim Pedo'ya...Kızlarla bu kitapçıda buluşacaktık....Neysem, kitapları okurken uyuyakalmışız, artık ne kadar uyumuşsak, kızlar gelip bizi uyurken buldular...Fotomuzu da çektiler bi güzel...Aa ben uyumuyomuşum kitaba dalmışım :)...Kafe kısmı ve kitapçının bi kısmı böyle...En sonunda hayalimdeki yeri buldum be :)...Kızlar geldi, iki laklak, kakara kikiri, sonra efem, Tülay'ın arabasını bu merkezin otoparkında bırakıp, Pedo'nunkiyle NewPort denen bi yere gittik...Gene yeşillikler içinde gidip yeşillikler içinde döndük tabiii ki...Muazzam bi yer...Adaları birbirlerine bağlayan köprüler var çok güzel...
Newport da çok önemli bir liman, ve baya bi zenginler yaşıo sanırsam burda...Kıyı şeridinden basıp önce adanın diğer yüzündeki sessiz ve tarihi konakların oralardan geçtik...Hava çok güzeldi...Çimlere yatırdım Yeşim'i :)...Bu anlar kameraya kayıtlı ama yayınlıyamayacağım maalesef :) Pedo çekim yaparken extra para istedi lam :) Neyse, hafif güreşimsi şakamdan sonra, koşturup adanın başka bir tarafına, güneşin batışını izlemeye gittik...Bunu en çok isteyen Yeşim'in gene çiş krizi tutunca yarım kaldı herşey :) Sonra Newport'un merkezine gidip dolaştık, arabayı 3 saatliğine bi yere parkettik...Yemek yicek yer aradık, bulduk, yedik, ve hediyelik eşyalar felam aldık dostlara...Akşam da tımbır tımbır döndük, geyik yapıp yattık walla...Acaip yorulmuşuz...
NOT: yolda giderken bi konu hakkinda Pedo'ya "Pedo senin ....in sağolsun" dedim...Kızlar da arkadan gülüştüler bak ne dio die...2 sene istanbul'da yaşamış olan Pedo'nun komik amerikan aksanıyla verdiği cevap ise takdire şayandı: "Siz de bereketini görün!"... :) Bişi demiorum artık...

24.9.07

HOMORİKA 9 - RHODE ISLAND(YOL AYRIMI)

Uzun bir süre ev ortamında uzak kalınca, eve benzeyen herhangibir yerde kalmak insana iyi gelir...Eh biz, gerçek bir evde kaldık...Hem de misafirperverliğin en yüksek derecede olduğu bir evde...Bebekler gibi mışıl mışıl uyuduktan sonra, sabah kalkıp, Tülay'a haftalardır gelen elektronik siparişlerini, etrafa yayılmış veya bodrum katına kaldırılmış şekilde bulup, hepsini yatağın üzerine istifledim...Bak, ya...Internetten sipariş verirken çok fazla gözükmüo de mi? Bi de beni kutuların içinde görün!Genel bir kutu ve malzeme kontrolünden sonra, herşey olacağına varır deyip, çok da fazla ben bunları nasıl taşıyacağım triplerine girmedim...Aslında hergün girecem bu tribe ilerleyen günlerde ama, Tülay'ın hazırladığı ve acaip özlemiş olduğumuz Türk kahvaltısını görünce, bilinen bütün orfinle biten hormonları salgılayıp masaya oturdum...O neydi be...Tabii biz burdan giderken arkadaşlarımıza hediye aldık, güzel bir mumluk, çay çukulata, istanbul konulu bi tişört...Sağolsun Pedo bi kenara attı aldığımız tişörtü, onu da bulamayanlar var pedooo :=)...Neyse, nefis kavaltıyı bi yapmışız...Ohh be, Tülay bir numara...Efendim tıpkı waterfire olayında olduğu gibi, arada bir yapılan diğer bir aktivite olan Türk pikniği olayına da dank diye denk gelmiş bulunuyoruz bu Pazar günü...Ne ballıymışız be...Gene etraftaki ormanların birinin içinde bir yerde Türk-Amerikan kültür derneğinin Rhode Island müessesi piknik düzenlemiş gittik kavaltıdan sonra...Bir sürü Türk arkadaşla tanıştık...Çoğu doktora felam yapio, çok önce gelmişler, ayrıcana da iş bulmuşlar, yerleşmişler oraya, çocuk bile yapmışlar...Fotoğraftaki arkadaşımız Aslıhan(kendisi yeni anne olur) Yeşim'le bol bol muhabbet etti, bir daha görüşecektik Aslıhan'la ama program yoğunluğundan nasip olmadı...Selam sölüoz burdan kendisine :) Piknikte açık büfe herkes bişiler yapmış getirmiş, Tuly'de patlıcan yapmıştı, en çok onunki kapış kapış gitti, herkes göğsüne ismini yapıştırdı, çekilişler oldu, tabiii herkes birbirini tanıo, biz de tanıştık, çok sevdik hepsini, hepsi okumuş çocuklar, ama maalesef çoğu arkadaşın ismini hatırlamıyorum...Ama hepsini çok sevdim ben şahsen...Birşeyler bulup tıkındık...Voleybol maçı etti millet...Pedo'nun abisi Eric geldi kocaman arabasıyla...Kendileri anestezi uzmanı olup, yanında eşi ve 2 tane bıdık çocuğu vardı...Çocuklar uzun süre arabada arkada koltuklarında uyudular...Arabadan bol bol bira ve gitar çıktı...Eric takıldı, şarkılar söyledi, bana da verdiler gitarı ben pek bişi yapamadım, söliemiom ama derdimi anlatamıom...Neyse bi ara sıyırdık da daha beteri de gelecek akşam...Gayet samimi bir ortamda geçen piknikte, okyanus kıyısına inip orda da gezdik, zaten dibiydi denizin...Yeşim, Eric'in çocukları Oliver ve Charles ile bol bol oynadı...Çok şekerler yaw bıcır bıcır...Tülay tabii ışıl ışıl enerjisiyle gene herkesin ilgi kaynağı oldu...Herkesle çok iyi anlaşıo Tuly, çenesinden olsa gerek :) Neyse, ordan çıkıp devam ettik, zira Tuly'nin kayınvalidesinin evine barbeküye davetliyiz akşam...E yolda durduk, alışveriş merkezine girildi, mısır ve ıstakoz alındı...Bu ıstakozlar canlı canlı pişirilip yencek...Allam, yeşim depresyona girdi tabii...Neyse, acaip ucuza bu olayı da kapadıktan sonra, Pedo'nun aneysinin evine gittik...Ev tabii müstakil, ama bahçede mi müstakil olur kardeşim...Bizim burda 2-3 blokluk site dikerler o kadar yere...Biraz sıkışık olur ama olsun...Muazzam bi arka bahçe, geniş, çim, çok sevdik...Efendim, Pedo'nun annesi Elizabeth(Betty) çok şeker bir kadın, bizimle çok ilgilendi muhabbet etti, ki kendisine daha sonra da uğradık zaten...En büyük abileri Steven ve annesini masada oturuken görüyorsunuz...Steven arkadaşımız, bizimle tanıştıktan sonra ve yemeğe daha çok vakit olmasına rağmen, ufak ufak herşeyi tırtıklamaya başladı...Gözucuyla izledim, dedim ki tamam bu akşam yemekte bayaa bi saldırı olacak....Ama ilerleyen vakitler gösterecek ki esas tehlike Steven değil...Kendileri gayet sessiz, sakin ama canayakın bir insan...Her neyse, Eric kardeşimiz, ismi insana erik'i hatırlatsa da, hani bööle minimal bişeyler gelio insanın aklına, az yer diye beklersiniz di mi psikolocik olarak...Naaaaaah afedersin...Anlatıcam sonra...Bildiklerimi anlatsam ABD sallanır be :) İşte bu Eric varya bu Eric, eğlenmemiz için bööle tenise benzeyen bişi var ya, mahalle aralarında oynardık küçükken, onlardan almış...Onun ağını ve çubuklarını gerdik arka bahçede...Çoluk çocuk tenis oynadık, top oynadık...Etler için koca bir barbekü, lapsterlar için ayrı...Mısırlarda içeride kaynadı sanırsam...Yemeğe kadar tabii yemek pişirilmesi, masa hazırlanması, oyun oynanması, muhabbet edilmesi ile geçti...Pedo, çocuklara karşı aşırı ilgili, ama kendisi yapmıo bi tane...Sırf çene kerata :) Gitar da tutuşturdular elime bi ara yemek hazırlanırken herkes bişilerle uraşıo alakasız....Resimlere bir bakın, Pedo, labster yarıştırıo, Eric cehennem kapısında bekçilik yapıo, Yeşim cehennemden, ben ise tuly den kaçıom...Kaçabilmişim ama sıvışmak kolay bu saatlerde...Peki güzellerimiz, Tülay ve Yeşimin ortasındaki, Eric'in eşi, yüzü sürekli gülümseyen bir diğer güzel olan Leslie'ye de bir bakın...Yüzü sürekli gülen bir anne kendisi :) Bir de güzel Peggy ablamız var, ama onun fotosu yok maalesef...Peggy de çok iyiydi bize karşı...Ve tabii isimlerini hatırlayamadım ama çocukları olan bir çift daha vardı...

Mısır denen yaratık amerikada nefis tatlara erişebiliyor arkadaşlar...Bu kadar mı güzel olur...Masaya geldi bol bol yedik...Istakoz olayını midelerinize nüfuz ederek anlatmak istiyorum...Bu ıstakozlar canlı canlı pişirildikten sonra, Eric kardeşimiz vahşilikte sınır tanımadığını göstererek bize iç dünyasını açtı...Onu açarken ıstakozun da iç dünyası gözler önüne serildi haliylen...Eric, Istakoz böyle yenir diyerek ortadan ikiye ayırdı zavallı yaratığı...İçinden bööle garip bi sıvı aktı....Neyse orası yenmez burası yenmez dedi, kendisi çıplak elleriyle parçalaya parçalaya 4 dene felam ıstakozu, 4 dene mısırı mideye indirdi...Ama o kadar enerjik bir arkadaş ki...O kadar da belli etmiyo kilosunu...Bu arada bu dediğim düzenli yemeler değil...Konuşuyor, bi ondan bi ondan ısırıyor, ağzı sürekli açık :) alaym biz nereye düştük derken, ıstakoz üzerindeki ilk sortimiz başarısız oldu...Zaten biz kıramadık, Eric kırdı bizim istakozu da...hertarafımız o garip sıvıdan oldu...Biz yiyemedik...Beef getirdi arkadaşlar...Bi beef bu kadar mı kalın olur yaw...Kocaman bişiiidi...Doydum onla zaten...Ama Eric gene elleriyle araya 2-3 tane de biftek koydu...Yaw, demem o ki, Oğuzhan bile bu kadarını yapamaz...Haa belki yapar, ama en azından yediği şeylere karşı belirli bir sempatisi vardır...Eric yediklerini düşman bellemiş, kontrolden çıkmış bi vaziyette, Yeşim'le benim ürkmüş bakışlarımıza aldırmadan doğal ihtiyacını gidermeye devam etti...Herkesin tabağında da ne kaldıysa sildi süpürdü...Ailesi hiç yadırgamıyor ama :) Alışmışlar zair :) Ben mide fesatı geçireceğini düşündüm ama arkadaşta tık yok...Neyse, yemekten sonra masa toplandı, Eric gitar çalmaya başladı, Pedo topacı ısrarla sen de çal dio, ben de istemiom çalmak, ki gayet doğal çünkü "bi gitar al eline şarkı sööle millete" kabiliyeti yok ben de...Zaten sesim olsa çoktan albüm yapardım...Yok, sevgili karım da beni satınca elime gitar tutuştudular, utangaç olduğumu düşünüolar ama, kabiliyet yok, ulam olsa havamı atarım be çalıp...Zaten Eric country çalıp duruo, ben de aldım olmasa mektubun'u çaldım gitarı elimden aldılar dayanamayıp...Beni rezil eden ve sonra da dalga geçen karıma ve beni kurbanlık koyun gibi herkesin önüne atan pedo'ya burdan teşekkür ederim...Neyse ki evden kovmadılar bizi...PEDOOO, every man has his way cnm! :) sen gel de buraya bi, sen de gitar çalıodun di mi? Du ben sana buranın en büyük barında bi konser ayarliim...Ööle konuşmakla olmaaaz, herkese onu yap bunu yap dicen, sonra da oturup "I'm not doing this, I'm not going there" herşeye itiraz...Yerler olm adamı...Bittin sen :) Bakalım danışmanlığını yaptığın konularda ne kadar iyisin...Şeker çocuk :) yengeç seni :) bi gel de Türkiye'ye intikamım acı olacak...Eline elektro gitar verip Free Bird'in solosunu çal dicem...Sen de "aa ben 3-5 akor biliom" dicen...Eee kendine güven, çok utangaçsın felam dicem....Seni gidi işgillibüzittingil seni :) Seni Tülay'a havale ediorum :) bu akşamın dumuru da buydu efem...Kalktık evimize gittik sonra tabii, herkesle vedalaştık, bu iyi insanların arasından ayrılmak, sıyrılıp gitmek kolay değil, ama önümüzde bir tatil var tamamlanması gereken, hernekadar, tülay "işte bunlar benim kayınlarım" dediğinde, sabırlar dilediysem de sana, ortaya sölediğim bir laftı biliosun :) İyi ki varlar kızım, kızımız için üzülmemize gerek yok...Emin ellerde orda biliyoruz artık(gene de pedo'ya bi patlat şööle içimden geldi) :)Eh, yaza yaza bitmez yazılar, bitirmeye karar vermek lazım...Bu harika akşamın ardından bizi ağırlayan bu sevgi dolu insanlara da birkaç kelime etmek isterim kendi lisanlarında, yüksek müsadelerinizle...


My main work was to smoke near the rear window in the days following your fascinating family-party...I spent most of my days smoking...But while I smoke, I always think on"Not to be mentioned" subjects, but as far as I remember, I was very deppressed and tired of walking 7 days in Manhattan, so a good and warm family house would be perfect against what Manhattan had taken from me...That took me to a point where I can seriosly think(thats very rare) about what I really got from my vacation...Yes, it was good to see Manhattan, high buildings, the green miles, forests, lakes of Rhode Island and how the richer-from-the-rest-of-the-world people live...But better than that, I liked the idea and result of meeting you, joining a perfect dinner with you guys, and even it's too little, knowing you...That was very kind of you and I(we) really appreciate that...So that was perfect for me, not just watching the people outside, but actually being one of them...Me and my wife want you to be sure that, if anyone of you has a chance to come and visit Turkey, you'll see the reflection of what we've been and felt through your company...

So, Erriic, I know you're hungry right now, but keep it simple while eating...That's one thing we may not be able to support you if you become our guest one day :) Keep on singing...You're good at it...

Steven and Peggy, I was so much silent and Eric was so loud that I couldn't make a way to speak much with you...But I remember you Peggy as a beauiful and strong woman that's going on her way...And Steven, you were mostly thinking, if there's something making you unhappy, just remember that nobody is hundred percent happy anyway :) And stop eating before the dinner is set :) cok ayip :)

Leslie, thank you so much for everything, keep your shiny smile...You're a perfect mother and your kids are very cute :)

Betty, our mama in US :) Thanks for inviting us to dinner, and for those warm hugs...Please give us a call if you visit Turkey for Kapadokya...

Pedoyla Tulay size bisi demiorum, sonra dicem tabe...Yaw omzuna bi cak abla su cocuun canim cekti :)

Sonra gittik yattık :)

20.9.07

HOMORİKA 8 - NY / RI

Cumartesi sabahı kalkıp check-out ettik erkenden...Bavulları da otelin emanete bıraktık...Eve gitme isteğim pek kabul görmedi...Önce Newyork'u gezip daha sonra dönecekmişiz efem...Ama gene de akşam 8 gibi Rhode Island'da olmamız gerekiyormuş, çünkü Water Fire diye bir okazyon(kültürel bir erezyon) varmış RI'da...E nabiim dedim, kalkıp gitcek halimiz yok...Önce bir değişiklik yapıp Starbucks'ta kavaltı ettik...Pedo onu yemem bunu yemem demeye başladı gene...Alem çocuk :) Bana benzio...Neysem, Times Square'e gittik, Tuly ile Yeşim bıcır bıcır konuştular...Heryerin fotoğrafını çektik...Tulay da Yeşim de çok mutlulardı, ne güzel Times Square'de beraberler di mi? :) "THAT'S A DREAM COME TRUE" :

ya peki, lalkak ettiğim siyahi arkadaşa ne demeli? Kendisi şehir turu otobüsüne müşteri toplamaya çalışıyor sokakta, Türkiye'li olduğumu öğrenince Avrupa Birliği - Türkiye ilişkileri üzerine bir konuşma yaptı....Okuyomuş efem :)
peki güneşlenen güzellerimiz, ayrılamayan ikili?
Kesintisiz konuşma ve sevgi yumağı şeklinde yürüyen bu iki kadın, bizleri birer yorgunluk ağından geçirerek Central Park'a girişimize sebebiyet verdiler...Çok direndim, yürümeyelim dedim, dinletemedim...Değer miydi ha değer miydi? Değerdi lam :) Eh central parkın ufacık bir bölümünde yayılıp uyudum ya, helal olsun bana ollllm...Çimlere yayıldık, kızlar konuştu, ben uyudum, Pedo'da frizbi oynayanların yanına gitti...Kovulmuş olacak ki, geri geldi...İzleyin de halimizi görün :)


Sonra dönüşte, tekrar Times Square'den geçmek zorunda kaldık tabii...Acıkmış bunlar, ben gidelim diyorum, ı-ıh...TGI Friday's e girdik, ne kadar mutluyum hala NY'da olduğumuz için yüzümden anlayabilirsiniz...

Neyse, oydu buydu, mağazaydı, yemekti carttı curttu derkeeen :) otele geri dönme kararı aldık...Ohh bee...Çocuklar gibi şenim artık ben yaw :) Zıplaya zıplaya otele gittim ben, ayaklarım iileşti birden :) Şaka lam :) Aldık bavulları, otoparka doğru yola koyulduk...Bu arada sevgili Pedo'muzun bavullarla arası iyi değil, bunu o gün ve evlerinde kaldığımız süre boyunca iice anladım...Çocukken bavula kapamışlar sanırım Pedo'yu, dokunmuo bavullara :) İşte ööle, aldık arabayı, bavulları yerleştirdik...Yol normalde 3 saatlik yol otobanda, 4,5 saat sürdü ama, trafikten mi yoksa driver'ımız Pedo'dan mı anlamadık :) Bakın bakın, Pedo araba kullanıyor :)
Ah be, NY'dan çıkarken derin duygular içindeydi, ağlamaklı olduğu, hep hayalini kurduğu, görmek istediği bir şehri, o kadar bekledikten sonra, arkasında bıraktı ya, gidio, bir daha NY'u görmek istiyorum diye bir hayali olmicak, olacak da, bir kere görmüş olduğu için artık, eski önemi olmayacak, hüzünlü, kıpır kıpır içi, bir bilinmezi devirip, yeni bir öğrenim sürecine doğru yol alıyor...NY artık bilinmez değil, o da bunu biliyor...Kim mi? Yeşim tabii :) Bense ev ortamına kavuşacağımız için acaip mutluydum beaaaa....Oleeeyyyy :) En nihayetinde, RI, West Warwick'teki eve ulaştık...Müstakil bir ev, 4 daireye bölünmüş, 1 dairesinde de tuly'ler yaşıo...Bavulları eve attık ve doğrudan RI'nın başkenti olan Providence'a gittik...Ya da önce oraya mı gittik hatırlamıom...Ne bu acelemiz peki? Efendim, RI'da çok üniversite var, hastaneler var, sanayi de var ama, gene de millet gelsin diye yaz aylarında 3 defa falan Water fire diye bir olay düzenliyorlar...Acaip kalabalık oluo şehir, Bütün RI orda sanki, sordum, normalde bomboşmuş sokaklar...Buralara ormanlık ve nehirli bir alan...Nehirler, göller...Tam bir doğa harikası...Başkentin içinden de geçen ana bir nehir var...Bööyle heryerine yanan bişiler koyuyolar...Konserler oluyo, gösteriler, beleş yemek, içki...Kızları bırakıp biz arabayı parkedicek yer aradık...Nereye bıraksan pahalı ya da yasak kardişim...En sonunda ücra bi köşede yer bulduk...Arabayı bıraktık, Pedo bana etrafı anlatırken kızlara kavuştuk...Heryere girip çıktık, çok dumanlıydı bütün şehir tahmin edebileceğiniz üzere, heryerde meşale vardı...Akşam yemeği yiyelim dedik ama, en sonunda başka bir semte geçtik arabayla...Bir üniversite vardı, allam bizim üniversiteler ne be, sırf yurtlarda kalmak için bile okunur be orda...Brown mydı neydi, öff gezdik etrafı, hintli bi kafeye gidip bizim kebaplara benzeyen bişiler yedik...Ayran vardı dolapta, aldım, kız "o çok acaip bişi içmek istediğinizden emin misiniz?" diye sordu bana...Alla alla....baktım ben de değişik bi ayran dedim heralde, ekşi mekşi dio kadın, sonra Tülay müdahale etti olaya, ayranın kendisine diyomuş ölle meersem, deli mi ne, içtim mis gibi ayran...Pedo ve Tuly bizi etraf hakkında bilgilendirirken, biz de bu cennet parçasında yaşasak mı falan olduk iice...O ne be, bir doğa harikası...Eve gittik, tülayım bize yatağımızı felam gösterdi...Ohh beee, ev yataı gibisi, ev ortamı gibisi var mı olm :)

HOMORİKA 7 - NEWARNEYORK

Cuma günü ayrı takılalım dedik bir müddet, ama takıldık mı hatırlamıyom...Sabah en sonunda B&H Photovideo'ya http://www.bhphotovideo.com/ uğrama kararı verdim, zira Kerem kankamın objektif siparişi vardı(ne zaman alıcan lam onu benden kero?)...Neyse hesapta Yeşim kafasına göre takılırken, ben b&h, guitar center ve çizgiromancı yapıcaktım, ama öyle olmadı...B&H bizim otelin 100 metre gerisindeydi, çok gusel...Oraya doğru yöneldik sabah, Tam karşısına geldik bi baktık aa, bi kafe gibi bi yer var, nemrut resimleri felam var, dedik ki kesin türk bunlar, girdik içeri Türklermiş hakketten...Şööle güzel bi sahanda yumurta felam yaptılar bize...Karnımızı da doyurmuş olduk bööylece(Bu arada söylemeyi unutum, hafta içi bir gün biz b&h'in yerine bakmaya gitmiştik...Çünkü c.tesi kapalı alet :)= )...Yahudi amcamların hepsi, zaten gitmeden de tahmin etmiştim, internet siteleri bile kapanıo lam arada bir bayramlardan ötürü...Neyse girerken çantamızı bıraktık vestiyere...Her taraffa takkeli yahudiler çalışıo(ne deniosa artık o kafalarındakine)...Off, süper bi yer var ya, herşey var, delirecem, herşeyi almak istiyorum ama daha önceden amazondan Tülay'a söylemiştim herşeyi, burdan alsan tax olayı felam olcak...Peki Kerem neden Tülay'a yollamadı? Çünkü emin olamamış direkt takılıo mu kameraya diye bu lens...Yazdırdı bana, panasonic gs800 mü 500 mü ne, gittim kalabalığın içinde adamın tekini buldum, sordum, adam stoklara baktı, işte bunlar bunlar modeller dedi, ama elimizde bi tek bu var dedi, "eee dedim, panasonic gs500'e takılıo mu" diye sordum, "e ona göre baktım" bilgisayardan...Ben de dedim ki "tamam da araya başka bir aparat gerekmio mu yanee, arkadaşım benden paranoyaktır bak, kankamı zarara uğratmiim" dedim, o da "Sanmıom" dedi..."E açıp bakalım bi aynı modelden, takmaya çalışalım" didim, "olmas" dedi, "eski model o, açıkta yok, kutu açamayız"...Alla alla...Bu arada bunların şefi midir nedir gene takkeli bi amca geldi, yeşim ve benle muhabbet etmeye başladı, oo hayatını anlattı adam, istanbul çok güzel dedi, en iyi yatırım Türkiye'ymiş dedi bu aralar, ne iş yapıorsunuz dedi, her cümlenin arasına yeşim'in ne kadar güzel olduğunu ekledi lavuk, çocukla gelin dedi seneye vs vs...Bayaa bi de onunla muhabbet ediom arada...Neyse Kerem'i aradım ben de, açmıo telefonunu, mesaj attim dönmüo, ben de Merve'yi arayıp onun üzerinden ulaştım Kerem'e..."bööle bööle dio bu adam aliim mi" dedim, "NEEEE DUYAMIOM" die bağırdı Kerem..
-"Ulam 250 YTL'ye felam gelio söylediğin şey aliim mi?
-"EEE OLUYO MUYMUS?"
-"ÖÖÖLE DİO ADAM"
-"AL"
dedi ve kapattı...Kapattı kapatmasına da, ben gene de bu satıcıya güvenmedim, içime bi kuşku düştü, gidiim bi daha konuşiim dedim şu adamla, gittim şööle güzelcene bi kızla ilgilenio, ben de yanındaki görevliye gittim...Dedim ki, "bak kardeş, yandaki arkadaş benim için bi lens hazır etmişti, onu ver de bana, ama emin olamadım ben olur mu olmaz mı diye"...Adam dedi ki "which model?"..."Höff" dedim, "panasonic gs500"..."Aha lam" dedi bana yandaki kızı gösterip..."Aaa" dedim, "bu mu panasonic gs500, şimdi bu lens buna girer mi?"..."O deil lam maynak, elindeki kameradan bahsediom" diye reply etti bana adamcaiz...Aa baktım, kız elinde Kerem'inkinden tutuyo(kamerasından :)), aynısı, üstelik geniş açı lens alıo, bi tane de ona vermek üzerelermiş aynı benim istediğim lensten...Kızı işgillendirip denettirdim orda, girdi...Ben de verdim parasını gönül rahatlığıyla :) Lensin parasını...Ee, işte bööle, sonra baktım Yeşim mesaj atmış, seni bulamadım otele gidiom diye, kaybolmuşuz orda, ben de otele döniim dedim, bizim otele kampanya yapmışlar, bu bh güzel bi çanta verdi hediye olarak, ama onu Rhode Island'da bırakmak zorunda kaldım yer kalmadı abicim :) Zaten nerden alışveriş yapsan bi çanta hediye ediyolar...Neyse otele gittim, sıçtım falan, Yeşim'le kuzeye doğru yürüyüşe çıktık...Yolda yürürken aşağıdaki otoparkı gördüm...alla alla?...Sonra esas hedefimiz olan Flatron District'e doğru yola çıktık...Esas benim hedefim orayı da geçip Guitar Center'a gitmek...(bu arada Tülay'la da konuşuyoruz, o akşam gelecekler ya Newyork'a yupiii :))Neyse, kuzeye doğru çıkarken, Madison parkına ve Flatron ditricteki(yazamiom bi türlü düzeltmekten vazgeçtim) o şekilsiz ensiz binaya kavuştuk...Adı ne bilmiom, oraya anca onu sığdırmışlar, herkes fotosunu çekio, aşağıda park ve yamuk binanın resimleri...Sonra arada bi sürü shop var Kuzeye doğru yol almaya devam ederken, hepsinin önünde durduk, yeşim içeri girdi çıkmadı, o sırada benim kafamda "hayat ne kadar boş, kapının önünü tut da arkaya koş volkan" konulu saçma sapan bekleme şarkıları geldi...Neyse en iyisi, bi vitamin shop'a girdik, sevgili annelerimiz için herbiri 360 adet kapsül ihtiva eden 4 adet kemik erimesine karşı ilaç aldık...2şer adet herkese...2 sene kullanabilirler...Burda 160 lık mı ne kutusu 150-200 ytl arası...biz 360 lıga 50 dolar verdik...Süper iş...Annemlere yarasın da...Hediye ettik canımız annelerimize canım heralde, öyle bakmayın hain evlatmışım gibi, hesabınızı bilin diye söylüyorum...Neysem, en sonunda Guitar Center'a duhul olduk efem...Çok güzel bi yer, içeride kalsan kalırsın yane, çıkmazsın, çok istediğim bi gitar vardı, ama taşıyamayacağım için memlekete almadım :( bi dahakine :( "bu o mu?" dedim, "hee" didi...snif :( Bu o: http://www.guitarcenter.com/shop/product/Fender-American-Special-Mahogany-HSS-Stratocaster-Electric-Guitar?full_sku=511165%2e837Sonra kendime LYNYRYD SKYNYRD instructional dvd'si, guitar center tişörtü, ve 10 takım tel ihtiva eden bi kutu aldım...Bu kutu 30$ lam...bi takım tel 3$'a gelio kafayı yicem...Soyuluoz resmen burda...Kerem geçen sene talan etmiş burayı, ben pek bişi yapmadım ama...Neyse, yeşim de gezmeye gitti başka mağazalara zaten, sonra buluştuk dışarıda...Otele doğru uygun adım ilerledik, yüklerimizi bıraktık otele, bu arada yolda dönerken bi yemek yedik, yeşim haritayı kaybetti, vs vs de etraf haritadan geçilmio zaten...Tülay da aradı 20:30 gibi AliBaba kebapcisinda bulusuoz dedi...supeeeerrrr...Bu sefer Yeşim'le ayrıldık, ben çizgiromancıya gittim, o güneye doğru inip crysler building ve rockefeller center taraflarına gitti...Çizgi romancıda eksik kara kule sayımı buldum aldım rahatladım...1 saat gezdim içeriyi Murat olsa ne güzel anlatırdı bunlar ne diye dedim içimden...İçeri bir Japon kız girdi bi ara, üzerinde pek bişey yoktu, birden ahalinin ilgisi çizgiromanlardan bu kamikazeye kaydı...Anam zor attım kendimi dışarı...Birinin elinden bi kaza çıkacaktı az daha :) Sonra Yeşim'in yanına gideyim dedim, gittim Rockefeller centerı buldum, zor da olsa buluştuk yeşimle...ikimiz de ayrı kapılarında duruyormuşuz :) kave felam içtik işte, gezinip durduk, sonra Otele doğru geri dönüşe geçtik...Otelde medeni ihtiyaçlarımızı gördükten sonra, Ali Baba'ya doğru yola çıktık...Yürüdük yürüdük yürüdük ve Ali Baba'ya geldik sonunda...Tülayla Pedo daha gelmemişti, biz de içeri girip oturduk, en sonunda arkadaşlarımıza kavuşacak olmanın verdiği heyecanla içimiz içimize sığmıyordu, arkadaşsız olmak kötü bişi lam, o an duygulanıp ailemi ve kankalarımı da özledim yaw, seni de özledim Kaya üzülme :P...Eh, en sonunda, aylarca süren planlama ve yazışmadan sonra, Yeşim'in 5 yıldır beceremediği, Tülay'la Newyork'ta buluşma olayını gerçekleştirdik...Canımız Tülay'ımızz kapıdan içeri giriverdiii :) Pedo arabayı parketmekle meşgulmüş, sarıldık koklaştık Tülay'ımızla, gurbet ellerde viiiy viiiy :) Bu arada biz zaten hergün tülay'la konuşuyorduk Amerika'ya geldiğimizden beri, sonra çok girdiğini farkedip vazgeçtik uzun konuşmaktan, ama fatura geldi biraz önce, giren girmiş :) Daha neler girecek gelecek günlerde okumaya devam edin beni :) Pedo da az sonra olaya dahil oldu, daha çok resmi bir tokalaşma yaşadık, elin amerikalı erkeğini öpecek halim yok ya :) Sonra özlem giderme içerikli uzun bir muhabbet, çok güzel şişler, mezeler yedik, neler yaptığımızın ve neler yapacağımızın bir özeti, mutlu bir 1 hafta daha beklentisi konuları kapandıktan sonra, yemeği de bir güzel Tülay'lara ısmarlatıp oradan ayrıldık :)[yerim sizi ben ]...Senede bi gün gelio buraya Tülay, ama herkesi tanıo :) Çok cana yakındır Tülay'ımız...Aşağıdaki foto çok iyi değil kusura bakmayın, son kötü fotomuz, sonra düzelcek söz :) vee böylece başladı işte Amerika gezimizin 2. fazı...Dışarı çıkıp arabayı aldık, çok yorgunuz hepimiz, Aslında tuly'ler perşembe gelecekti ama o patronu yok mu o patronu...ahh...bi elime geçirsem...Neyse yaw, diom ki, Pedo aldı arabayı, anında kaybolduk, 2 km yukarıdaki otele gidecez, yanlışlıkla NewJersey'e giden Tünele girdik, döndük sonra Tünel bitince, durduk yerde 10$ harcamış olduk :) Sonra bi şekilde otelin oraya geldik, yakında bi otoparka bıraktık arabayı geceliği 30$'dan anlaşarak...Gece dolaşalım dediler, ama yorgunduk, hem de otele check-in yaptırmaları gerekiyodu, zira ben sabahtan gidip geç gelcek arkadaşlar, odayı vermeyin demiştim resepsiyondakilere...Ammma ,sanırım vermişler birine odayı, hiç çaktırmıolar, Tulilere aynı fiyata suit oda verdiler...Amanın, bi gittik, çift banyolu, salonu olan kocaman bi yer...Off be...Bize verseydiniz ya şunu bi haftalığına, 1 gececik kalcek şı kızcaız :) O da onun iyilik şansı...Neyse odada laklak ettik, ben ısrarla Rhode Island'a gidelim ev ortamını çok özledim dedim, farketmez dediler, ama yeşim henüz manhattan'da Tulay ile dolaşmadığı için kabul etmedi...yarın gidelim olduk o zaman da...E iyi, helalleşip odamıza geçtik, sabah erken kalkacaz, ama saat gecenin 1'i zaten...Pedo çoktaaan sızmış...Odada valizlerimizi yerleştirdik...Bayaa bi geç yattık ama herşeyi hazır ettim...Zıbar Zıbar yattık sonra....7.kez...bakalım neler yaşayacaktık lawton ailesiyle ileride? Hı? Arkası yarın...

19.9.07

HOMORİKA 6 - NEWARNEYORK

Perşembe günüüü, sabah kalkıp penn station'ın ordaki starbucks'ta kahvaltı ettik...O günkü planımız Soho ve Trebica'mıdır nedir o bölgeleri gezmek...Lüks yerler buralar...Lüx mağazalar var ve herşey acaip pahalı...Tabii sokaklar temiz, sakin, fazla insan yok...Bölgede dolaştık işte...Metro'yla Franlik Street'e gidip yukarı çıkınca o bölge oralar...Singer'in mi ne binası varı yanlış hatırlamıosam...Neyse biz binalara baktık, mağazalara girdik, Yeşim ilk defa bişi almadı hehe :)Sokaklarda özgürce dolaştık...

Sonra bir italyan kafesine girdik...Kafe, kafes değil...Portakal suyu içip pasta yedik, ancak içeride Türk müziği çalıyodu, belli ki karışık bi kaset, Sezen Aksu, Göksel felam...Sorduk nedir diye, bilmiom dedi kasiyer kız...Neyse midemiz bayram ettikten sonra, dolaşıp durduk gene amaçsızca...Günlerdir biriken yorgunluk beni pörtletti, akşam Times square'e döndük...Şuursuzca dolaştık oralarda, Planet Holywood'a girdik ama yemek yemedik...Gezdik sergilenen malzemeleri...Filmlerde kullanılan gerçek malzemeler...Mesela "Brave Heart"da Mel Gibson'ın kullandığı kıloç kalkan takımı gibi...Aşağıdaki fotolarda(iyi çıkmamış kusura bakmayın), Mister Spak'ın kulaklarını, ve 9buçuk hafta filminde Kim Bassinger'in giyip giyip çıkarttığı iç çamaşırları görüyorsunuz...

Ondan sonra otele gittik, daha erkendi vakit, ama ben bi daha dışarı çıkamadım...Çizgi Roman okurken uyumuşum...Yeşim çıkıp dolaşmış 2 saat daha, sonra bana yemek getirmiş, uyandırdı, yemek yedim, tekrar yattım...Ohhh be...Zıbar 6...

18.9.07

HOMORİKA 5 - NEWARNEYORK

Çarşamba sabahı tam gaz işkenceye devam...Hemen starbucks'ta geleneksel amerikan kahvaltısını yaptıktan sonra, metro'ya atlayıp South Ferry feribot durağına doğru yol aldık...Dikkat edin, ilgili metronun sadece ilk 5 vagonu South Ferry'ye gidiyor...Bir duraktan sonra sanırım gerisini bırakıyorlar başka bir mantık bulamadım ben bu işte :)...Efendim indik metrodan, son durak, hemen Finacial District'in yanı...Feribot iskelesine gittik...Staten Island Feribotuna bineceğiz...Bu feribot beleş, ve güney manhhattını denizden görüyorsunuz...Sonra Staten Island'da inip tekrar feribota binip Mnahattan'daki South Ferry durağına geri dönüyorsunuz...Burada maksat denizden şöyle bir Manhattan'ı görmek...Statue of Liberty'nin de yanından geçiyor...Dışarıdan çok güzel gözüküyor Manhattan, doğruya doğru...Feribotta çekilmiş iki adet foto emirlerinize amadedir efem...

South Ferry terminalinde indikten sonra, orası zaten Financial Strict bölgesi diye geçiyor, Wall Street de ufak ufak yürümeye başladık...Böyle meydan gibi bi yer vardı, Mcdonaldsdan yemeğimizi alıp bizde taşlara oturup herkes gibi yedik yemeğimizi...Öğle tatiliydi, bütün iş merkezleri boşalmıştı dışarı...Ne gusel yerdi lam...Yıkılan ikiz kulelerin hemen arkasında...Bol bo loturup dinlendiğim için burayı çok sevdim, 3 tane foto paylaşcam burayla ilgili :)...

Neyse, ikiz kulelerin yerine çok büyük bişiler yapıyolar, ground zero deniyo artık oraya, oraya da gelicem, ama hemen orda century21 department store diye bi yer var, önder didiydi, allam allam, manyak gibi ayakkabılar var ya, o kadar ucuz ki, manhattan'a giden burayı sakın es geçmesin arkadaşlar."http://www.c21stores.com/#/store-locations/?store=manhattan"...Resmen 2 saat harcadık orda, sırf ayakkabı değil tabii, her türlü şey var, biz vakit bulup da bakamadık herşeye...Sıçtım sadece tuvaletlerine o da yeter :P...Ordan çıkıp ground zero'ya gittik...Bir saygı kulesi şeklinde birşeyler yapıyolar, 2010'da bitecekmiş, acaip bi kompleks...Deli gibi çalışma vardı...Ben yorgunluktan ağlaya zırlaya yola devam edip, o günkü tur programımızı tamamlamak için çabaladım ama...Finacial District bölgesini terkedip, kuzeye doğru China Town ve Little Italy'ye doğru planlı yolculuğumuza başladık...Elimizde harita...Yolun üstünde bi de baktım, aa j&r ...allam daldım tabe...bakacam ya sadece bisi almicam...okuz gibi bi yer...ahan da bakın internetten:http://www.jr.com/...Devam ettik sonra hedefe doğru...Yalnız oralara gelmeden önce, hepimizin filmlerden tanıdığı Brooklyn Bridge üzerinde bir yürüyelim dedik...Köprü dibimizde fekat bir türlü girişi bulamıoz...3 kişiye sorduktan sonra çıktık üstüne...Arabaların geçtiği kısmın üst kısmında yayalar için ayrılmış bir yer var bu tarihi köprünün üstüne...iki şeride bölmüşler, birinden yayalar, diğerinden bisikletliler geçiyor, manzara süper, banklar da koymuşlar oh ne güzel oturdum...Köprünün yarısına kadar gidip geri döndük, pilim bitti, ve brooklyn'e geçmeye hiç niyetim yoktu açıkçası...Aşağıdaki yeşimle olan fotomda, arkamızda görülen köprü Manhattan Köprüsü, tam emin değilim ama çift katlı sanki o köprü, araç trafiği altlı üstlü ters taraflara doğru akıyor...



Sonra köprüden inip, yola bindik, aynen China Town'a devam...Eskiden cadde ve insan sayısı olarak Little Italy ile hemen hemen aynıymış bu China town, ama öyle büyümüş ki, Little Italy'de içine almış, Little Italy dediğiniz yer 1-2 cadde bişi kalmış...Bu china town kadar pis bi yer yoktur heralde dünyada...Nasıl yaşanır orda yaw, zaten ingilizce konuşan da yok, anlatamıcam gitmeyin, Little Italy'de de bi mok yok oraya da gitmeyin...Little Italy'de italyan dondurması ve başka bir kafe'de de yemek yedik..."Teşekkür ederim" dedi lam İtalyan garson bana...


Akşam geç vakit olmuştu...Metro durağını bulacaz diye kaybolduk, ara sokaklarda...Bir de century 21den aldığımız ağırlıklar felam, omzum koptu zati...Zar zor attık kendimizi metroya, bi de aktarma yaptık...Metro'nun hangi istikametine doğru gelenine bineceğimizi anlamaya çalışırken bi bayan gelip yardımcı oldu, sağolsun, o kadar aveldik yane demek ki...Neyse gittik de, bi de Macy'se gittik otelin orda, bana tişört felam aldık...Sonra zıbar 5...