12.9.07

HOMORİKA 1 - NEWARNEYORK

Döndüm sonunda ama uyanamadım...Zaten dinlenemedim de ama, insanın yanında Yeşim olunca zaten dinlenmek söz konusu olamaz...O Cuma akşamı naptık biz? Soruyorum size, hani sizi terkettiğim, normalde ayrılıktan ötürü hüzünlü olması gereken, ama tatile çıkma hevesiyle dönüp sizlerin yaşaran gözlerinize bir kez olsun bakmadığım o Cuma akşamı var ya...Bizim için de çok hüzünlü oldu...Normalde işten biraz erken çıkıp annemlere gidecektik Halkalı'ya...C.tesi sabah 6'da idi uçağımız...Gece 3 gibi kalkıp havaalanına bırakcaktı babam bizi...İşin bırakma kısmı öyle oldu da, akşam erken gidemedik babamlara...Sevgili ve canımız arkadaşımız Meltem babasını kaybetmişti...Akşam Caddebostan'a gidip taziyelerimizi ilettik...Çok üzüldük ama :( Meltem'e tekrar başsağlığı diliyorum burdan...
Şimdi tatil bitti ya, acayip bi jetlag ve tatillag karışımı var bende...Günde 3 saat uykuyla duruyorum...Gündüz uyuyasım geliyor ancak işte izin vermiolar doğal olarak :)
Neyse babamlara geç de olsa gittik, muazzam bi sofra hazırlamış annem herzamanki gibi, yedik içtik laklak ettik...Bu arada Ati'den büyük ve boş bir bavul aldım giderken, içine de Özgür'den aldığım kabin boyu koydum...Hepsi boştu...Amerika'da ucuz ya :)
Gece "noooluo lam ananı" diye bi kalkmışım, meğer saat 03:00 olmuş, havaalanına gitme vakti...Kalktık gittik...Lufthansa'nın önünde bi kuyruk bi kuyruk...Sanırsın bütün havaalanı amerika'ya gidiyo...Bize sıra gelene kadar uçağın kalkmasına 20 dakka kaldı...Bi de lufthansa miles kartımı ne aldım mil mi birikiyomuş ne...Bu yüzden tırsıp free shoptan sigara alamadan uçağa koştum...Koşmaz olaydım...Uçak 1 saat bizim arkamızdaki kuyruğu beklediği gibi, amerika'da da 7 dolar bi paket sigara...Tatil parasını böylece yemiş, aslına bakarsanız fosur fosur içmiş olduk...Efendim Frankfurt aktarmalı gideceğim için, ilk uçakta sadece 2li koltuka oturarak acayip rahat ettik...Frankfurt'a da geç kaldığımız için, bir nebze koşarak 2.ci uçağımız olan frankfurt - ne var ne yok şehrine gidecek uçağa bindik...koşarak demiyim de, trenle gittik, iki saat bizim gate'i aradıktan sonra, o gate'e dahili trenle gidildiğini öğrendik en sonunda...Yuf...Koltuğumuz, ortadaki 4lü koltuklardan ortadaki ikisi, kapana kısıldık gibi off...Yeşimin sağında bir hintli, neyse, benim yanımda çıtı pıtı bi kız...Tam rahat gidecez diodum ki, kızın arkada bi arkadaşımı ne varmış, birileriyle yer değiştirdi, efendimi, yanıma 200grostonluk bir abi geldi...Resmen pizza kulesi gibi bir vaziyete bürünüp Yeşimle bir oldum ben de...Komedi filmlerinde olur ya hani, aynen öyle...7 saat boyunca gözümü kırpmadan uçup newarneyok şehrine indik...Yeşim'in yanındaki hintli de uyuyo sürekli ve onu yemem bunu yemem dio hosteslere...Çişe kalkcaz, benim yanımdakinden rica etsem, uçağın aerodinamiği bozuluo adam kalkana kadar...Öyle veya böyle yeni bir yere giderken çekilio yolculuk...Sıktık dişimizi...Aaa newarneyork'tayız...[bu arada uçakta gida niyetine dağıtılan nesnelerin nerde saklandığını merak etmiştim, inerken bi yerde küçük kasalar gibi şeyler vardı, onların üzerinde temel besin maddelerinin ismi yazıodu, chees vardı birinde mesela, ben de soruma yanıt bulmamın verdiği mutlulukla 'çiiiiz' demişim...Hostes de beni fransız sanıp 'çüüüz' dedi :)] Neyse indik...Allam, ordaki havaalınında da bi kuyruk, 1,5 saat pasaport kontrolü için sıranın bize gelmesini bekledik...Adam Türkiye'deki konsolosluktan daha çok sorguladı beni, Yeşim'i de çağırdı sonra, eşim olduğunu söyleyince, sonra 6 ay kalabilirler yazını basıp yolladı...Yeşiminkine 2 haftalık bastı ehe, yeşim bi kızdı adama, herhalde vatandaşlık verirler Yeşim'e...
Sonra bavulumuzu bulup, açık havaya ilk adımımızı attık...İşte öyle boş bir arazi...Taksi kuyruğu bekledik çok az...Manhattan'a JFK'den taksi 45 dolar fix, ve 5 dolar da gişelerde ödüyosun...Afrikalı Amerikalı denen bir zat bizi aldı...Ön koltuğun arkasında bi dolu yazı, Taxi drivers bill of rights mı ne, bi de taksi şirketi asmış bi yazı, bizim şoförler şööledir böledir, telefonla konuşmazlar felam...Naaah afedersin, herif tüm yol boyunca telefondaydı be, bi kaç arabaya bindiriodu...İstanbul'dan gitmiş biri olarak şahsen hiç yabancılık çekmedim trafikte...
Neysem, 12:30 gibi uçaktan inmiştik, heralde 15:00 gibi otelde olduk...Yanıma hiç eşya almadığım için bütün heryerim leş gibiydi, olsun ertesi gün alışveriş yapıcam ama :) Otele check-in yaptırdık ve odamıza gittik, Shining filmindeki gibi tırsınç ve eski bir oteldi, eskilerin ünlü oteli NewYorker Hotel, reconstructionda aynı zamanda...Biz tabii çok eski bi odasına yerleştik...İdare ettik işte biraz küçüktü ama...Azıcık dinlenmemize fırsat vermeyen Yeşim, beni kolumdan tutup dışarı sürükledi, giderken "sex and the cityy" felam diye bağırıyodu ama nie anlamadım...Sex in the city sanmışım ben..."Bu yorgunlukta ne seksi be" dedim dayanamayıp en sonunda...Neysem, bizim otel 8th avenue ile 34. sokağın kesişimindeydi tam...32. katta! Altında Penn Station gibi çok önemli bir metro ve tren istasyonu vardı...Ulaşım çok rahat anlayacağınız...
8th avenue ve 7th avenue arasında bi pizza hut bulup daldık...Aman yarabbi ne pis bi yer, new york da pis, pizza hut'larda pis, zaten insanların hepsi şişko, arada bir güzel insan görürseniz bilin ki turisttir :)Rahat bi millet ama, neyse pizzamızı bitiremeden kalktık, Hemen köşede payless shoe dükkanı vardı, Yeşim oraya daldı, bişi almadı ama herşey çok ucuz diyerek dışarı doğru çıktı...Ben de o sırada ona doğru "7 dolara sigara mi olur lam, hay ak" şeklinde ilerliyordum...Çarpışmamıza ramak kalmıştı...Efendim daha sonra 7th avenue'dan Times Square'e yürüdük, bi jetlag ve şaşkoloz durumlarımızı görebilirsiniz aşağıdaki fotolarda..."Ben nerdeyim, neler oluyor" şeklindeyiz...


Azıcık Times Square'e baktıktan sonra diğer street'ten tekrar 8.th avenue'ya geçip, Pazar günü woodbury common'da yapacağımız alışveriş için otobüs turuna internetten almış olduğum elektronik biletleri normal bilete çevirttik...Biletlerimiz elimizde, yarın görüşmek üzere deyip oradan ayrıldık...Otele doğru yürüdük...Yeşim Macy's diye bir alışveriş merkezine daldı, dağıldı kızcağız, herşey çok ucuz ucuz diye diye gözyaşları döktü, ama ertesi gün outlet center'a gideceğimiz için birşey almadık...manhattan mall'a da gittik...nie? peki nie? Çünkü benim lafıma uymuş da, hiçbişi almamışta yanına, sinir küpü oldu, şampuanı yokmuş vs, son gücümle yeşimi susturmak için bir pharmacy gibi bi yer buldum, Yeşim çok sevindi, hemen bi sürü şey aldı kendine, bunlar Türkiye'de şu kadar falan diip durdu :) Yalnız diğer günlerde farkettik ki, otelin etrafı bu migrosvari yerlerden kaynıyor, zaten her sokakta var bunlardan, biz uykusuzluktan hiçbişi görememişiz(bu arada alınan herşeyi sırt çantamda ben taşıdım nasıl oluyor yaw?)
Yeşim biraz rahatlayınca, gene otelin dibinde olan ünlü Madison Square Garden'a gidip şöyle bir etrafı gezindik, şehrin ritmini yakalamaya çalıştık...Yakaladık da, zıbarıp yattık gidip sonra :)



Devam edicem anacım...

Hiç yorum yok: