Kitapları biraz ihmal ettim...Borbardımana tutmak istiyorum sizi biraz...Gotik korku romanlarının ustası Peter Straub'un ikilemesi ve bizi ikilemde bırakması ile karşı karşıyayız...Yeni kitaplar değil bunlar ancak çok eski de sayılmazlar...İşin ilginç yanı, serinin ilk kitabı olan "Yitik Oğlan, Yitik Kız"ın (lost boy lost girl) 2003, "Gece Odasında"nın (In the night room) ise 2004 yılında, arka arkaya "Bram Stoker Ödülü"ne layık görülmesi...Kitapların konularını internette veya kitapçılarda kitabın arkasına bakarak bulabilirsiniz...Kitaplar hakkında yorumlarımın içeriği genelde konusunu anlatarak olmuyor benim maalesef...Daha çok kurgu/örgü/dil üzerinde durmak istiyorum...O yüzden daha çok "hikayelere" değil, "hikayelerin nasıl işlendiği"yle ilgili yazacağım...Hikaye kısmı çok keyfidir bütün kitaplarda...
Her iki kitabı da aynı başlık altında değerlendirmemin sebebi, ikisinin de benim açımdan çok yeni ve son derece hoşuma giden birer kurguya sahip olması...Internetteki yorumlara bir göz attığınızda genelde dudak bükülen kitaplar olduğunu görebilirsiniz...Ancak benim için son yıllarda okuduğum nadir kitaplardan biriydi...Pardon ikisi...İki kitabın da baş kahramanı ünlü bir korku romanı yazarı(Tim Underhill)...İlk kitapta iliklerimize kadar hissettiğimiz karanlık hissi, ikinci kitapta kendini başka biçimlere sokarak ve Tim Underhill'in ilk hikayeyi romanlaştırıken, mutlu olmak adına büktüğü gerçeğin düzeltilmesi adıyla hayatına karışan kendi roman karakterleriyle daha da derin bir hal alıyor...
Çoğu zaman karşılaşma imkanı bulamayacağınız bir kurguyla yazılmış iki kitap da, zaman zaman ileri, zaman zaman geri ve zaman zaman da Tim Underhill'in günlüğüne uğrayarak hazmetmesi zor ama bir o kadar da keyifli bir tad bırakıyor insanda...
Şunu hemen belirtmek istiyorum ki, öyle aman aman altınıza zıçırtcak korku öğeleri ve hikaye parçaları yok romanlarda...Yazarın asıl başarısı, atmosfer yaratmadaki becerisinden kaynaklanıyor...Yani karanlık ve içinden gelecekler bu kadar güzel tasvir edilir, gizem baştan beri belli olsa da, bu kadar gizemli anlatılabilir... Yazar kasvet betimlemesine girdiğinde, gerçekten üzerinize bir kasvet düşüyor sanıyorsunuz...
Abartısız söylüyorum, yukarıdakilere ek olarak, yazarın dili en yüksek edebi düzeyde...Bu kurgu ve bu dille Peter Straub daha dünyevi romanlar yazsaydı kesin çoktan klasikleşmiş bir yazar olmuştu...Kitabın içindeki tasvirler, metaforlar, temalar o kadar iyi ki, yukarıda dediğim gibi, her satırını zevk alarak, sindirerek okumaya çalışıyorsunuz ve bu da kitapları normal okuyuş sürenizden 2 kat daha yavaş okumanıza sebep oluyor...Bütün ağır romanlarda olduğu gibi...
İlk kitabın sonunda bütün gizemi anlayıp olayı bitirdik sanıyoruz, ancak 2. kitap bizi tam 180 derece döndürerek, roman içinde roman, roman içinde hayat veya hayat içinde roman ikilemleriyle başbaşa bırakıyor...
Sözün kısası, hem gizemli hem de edebi örgüsü ağır basan kitap arıyorsanız bu ikisi tam size göre...Sindire sindire okuyun...
İlk kitapla ilgili bir dip not: İlk kitabın sonuna doğru, Tim Underhill bir web sitesine girmek zorunda kalıyor...Siz de onunla birlikte girin....
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder