9.6.08
KEPAZE FEDERER!
Efendim Cuma günü izin aldım, Djokovic-Nadal maçını izledim evde...Daha iyiydi finalden şerefsizim...Zaten akabinde izlediğim Federer-gollum maçında da, Federer'in performansı beni derin düşüncelere gark etmişti...Pazar'ın gelişi Cuma'dan belli oldu yani...
Cumartesi günü de bayanlar finalini izledim...Onun ardından Tolga ile Meltem geldiler, beraberce Aysen'in doğumgününe gittik...Euro 2008 maçlarını seyredip, ne kadar isabetli kararlar aldığını gördük Fatih Terim'in...Sonradan Kerem'den aldığım bilgiye göre, zaten Federer'in de taktiğini Fatih Terim vermiş...Ondan olmuş efendim finaldeki hezeyan durumu...
Pazar günü enteresandı...Bizim Yelda'nın yavuklusu Orkun dellenmiş evlencem diye...Kızkardeşi Beliz de Amerika'dan tatile gelmiş...Siparişlerimi de getirmiş sağolsun...Amma velakin, bu tanışma işleri felam, biz 2 hafta sonra tatile çıkcaz, Beliz geri döncek felam, hemen araya söz-nişan sıkıştırıldı, haftaya Cumartesi olcek bitcek maaşallah...Orkun'a çapraz sünnet şeridi takcaz...Bir belirsizlikten, başka bir belirsizliğe doğru ani adımlar atan Orkun'u ve onun üzerinden de olayın farkında olup olmadığını anlamdığım Yelda'yı kutluyor, bekar hayatlarına allahan rahmet diliyorum...Bundan sonra daha zor şartlar altında çalışan bir Orkun, daha zor şartlar altında çalıştıran bir Yelda göreceğiz...Herşey Wimbledon finalinde, çim kortta belli olacak...Yumruk yumruğa bir forhand/backhand savaşı yaşanacak...
Yazı karıştı lam toparlayamadım bi türlü...
5.6.08
WELCOME BACK!
Ben neden bıraktım bloguma birşeyler yazmayı, aslında olayın çok derin bir felsefesi var: Üşendim! Başlarda yazı yazıodum sadece sonra foto video falan derken, içsel dönüşümüm doruk noktasına ulaştı ve tepelerden aşağı düştü...Zokam dedim sonra...ne var lam bu blogda...Blog için mi yaşicam dedim...1 hafta yazmadım, 2 hafta yazmadım, sonra da unuttum gitti...Yok her gittiğin yerde fotoğraf çek, yok üzerlerine yazı koy, hoşuma gidio yaptıktan sonra ama iş gibi yetiştirmeye çalışıosun...Çok mu detay verdim zaten onu da bilmiom, günde kaç kere sıçtığımı bile yazdım sanki bi ara...Yazmadıysam da yaziim: 3! Eee, basın sektöründe çalışırdım ak bu kadar uğraşcağımı bilsem...
Yalnız bu değil, beni mental olarak yoran herşeyden uzaklaştım...Gitar çalmıyorum hiç 1,5 sene oldu...Zaten tüm ekipmanım Özgür'ün evinde! Kitap yazma hayallerim de yok artık...Aklıma bile gelmiyor...Belki birgün gelir...Blog mlog da umurumda değil...Ben kimim ki yani di mi? Kendi kendime osuruktan şeylerle uğraşıp hayatım içinde gereksiz devinimler yaratıyorum, sonra hepsi birer açmaz olup kötüme giriyor!
Peki niye şimdi yazıyorum...İçimden geldi çünkü, öyle aniden nette gezinirken giriverdim yazmaya başladım...En güzeli bu, hiçbir rutine bağlı olmadan, içinden gelince yapıvermek...Bundan sonra belki canım isteyince yazarım...Zokiim bloga sonucta benden onemli deil...
Neler oldu bunca süre zarfında? "Size ne?" diyemio insan tabii...Aslında sizin "bize ne" demeniz lazım! Ama sorun şu ki aslında "kimseye ne" değil, çünkü bu halka açık bir günlük gibi bişi olduğu için, okuma kardeşim olur biter yaw! Okuyup da "bize ne" derseniz saçma oluo zaten, "size ne" ise nie okuosunuz ki baştan! Haa neler oldu bunca zamandır tabii hatırlamıyorum hepsini...Önemli de olsa mutlaka atladığım şeyler olacaktır...Ve şu anda olaylara dair foto da yok elimde belki sonra araya sokarım...Geçmiş yazılarıma baktığımda kasımda mı ne, tenis dersinde kalmışız, ordan devam ediim çünkü yazılarla birlikte tenis de kesildi, ve tenis başlayınca yazı da başladı iyi mi? Yani kış geldiği için benim tenis hevesim ve yeteneğim havada kaldı...1 ders alıp bütün kış yattık! Ve havalar ısınınca ders almaya başladık...Bir kaç haftadır alıyoruz Yeşim'le ders...Ancak sorun şu ki, bende yetenek yok! Forhand üzerinde çalışmalarım devam ediyor ama for not my hand gibi bişi vuku buldu...Odunsu yapımı kırpmaya çalışıyorum ancak olmuyor...Neyse önemli değil çok, spor oluyor en azından...Bu vuruşlarla kendimi sakatlayana kadar...
Tenisten bahsetmişken Federer hala kendine gelemedi, şu sıralar French Open oynanıyor yarı finale çıktı ama finale çıkarsa Nadal'a karşı ne yapar bilemem...Amaan, benden ancak tenis topu olur!
Bunun dışında tabii bir sürü kitap okudum, filmlere gittim, beğendiklerimi yazarım belki ileride!
Görüşmediğimiz süre zarfında, efendim, o aramıydı yaw,
Çocuk sahibi olanlar:
1) Umut - Nihal'den beklenmicek şirinlikte Damla isimli kızımız!
2) Kerem - Merve çiftinden, Doruk isimli Federer'in tahtına oturacak evladımız!
oldu...Doruk - Kerem ikilisine ben kısaca Dorukla Moruk diorum :)
Her iki çifte de mutluluklar dilerim burdan tekrar...
Onun dışında Aysun evlendi, Aysen evlencek, Taşkın'la Tuğba da gün aldılar...Murat da çocuk yapmayı istiyor(kendin doğur sıkıosa!), Yeşim de bana karşı baskıları arttırıyor!
Şüphesiz bu zaman içerisinde çok ilginç olaylar da oldu, yazmaya üşeniyorum...
Geçen Haftasonu Can'ın 1.doğumgününü kutladık çok ciciydi...Ondan önceki hafta kutlicaktik ama annesi gece yataktan düşüp ciddi şekilde yaralanınca iptal oldu(gayet ciddi şaka yapmıyorum)...
Ümreniye Meydan Cinebonus'da tatsız olaylar ve kavgalar yaşadık, ancak şirkete ilettiğimiz şikayetlerimiz son derece profesyonelce ele alındı hayretler içinde kaldım...Gerçekten çok hızlı bir şekilde gönlümüzü aldılar...
Geçen haftalarda ayrıca Fransa'dan Yeşim'in kuzeni ve eşi Antoine geldi...Sabahladık bir gece...Bir aksilik olmazsa Fransa'ya tatile gideceğiz...
Şimdi aklıma gelmiyor bir sürü güzel şeyler oldu, ancak bu yazı bir ısınma yazısı ve muhtemelen diğer olayları hiç yazmıcam...Ancak bunu sıfırıdan bir başlangıç kabul edin, daha serbest ve zamansız yazılarım olacak ileride...
Ya da beklemeyin, işiniz gücünüz yok beni mi bekliceiniz!
De hadi!
14.11.07
ZOR DOSTUM ZOR!
Yeşim Hanım'ın Yıldırım ailesini partneri Yavuz'un tüm çabalarına rağmen kortlarda kepaze etmesinin ardından :) ben de yıllardır direndiğim tenis oynamama olayına aile şerefini kurtarmak adına girmiş bulunuyorum...Hiç deilse Yeşim benimle antrenman yapar diye düşündüm...Cuma akşamı Yeşimle bizim sitede oynadık...Hayatında ilk defa tenis raketini eline almış biri olarak, muhallakta kalmış öküz gibi dengesiz ve stabildim...Zaten bütün gün yağmur yağmıştı...Biz de ıslak pistte oynadık... Cumartesi sabahı da hocamız gelip bizim sitede bize ders verdi...Velakin götümüz dondu, hoca bize bi sürü top bıraktı, bir türlü o doğru pozisyonu yapamadığım gibi, topa da temas etmeyi başaramadım...Bu müthiş yeteneğimle Federer'i bir yıl içinde yenmeyi kafaya koydum, amma velakin Kerem haber etti, Federer benim bu kararımdan sonra panik yapmış, önene gelene yeniliomuş...Tırstı heralde zavallı...Neysee, Cumartesi öğleden sonra naaptık hatırlamıom, eve gittik, duş aldık, hee ben Gebzeye gittim çalışmaya,gece 3de döndüm...Sonra Pazar sabahı gene erken uyandım...Nie? Çünkü bizim Avustralya'dan arkadaşımız Georgia'nın, Juliet adlı ablası İstanbul'a gelmiş, Pazar da son günüymüş, buluşalım dedi...Biz de 12de mi 1de mi ne buluştuk arkadaşla...Taksim'de...Yemek neyin yedik...Dünya turunda Juliet, gece 03de, Berlin'e uçağı varmış, hem de sabiha gökçenden...E bize gel dedim, erkenden gitçeğine hem Yeşim'in akşam maçı var, hem de evimizi görürsün, sonra seni atarız havaalanına...OK-MOK dedi ama, bi önceki gece barda tanıştığı çocukları tek tek arayarak randevu iptali veya saat kaydırmalarını yapmak bana düştü...Neyse, Juliet'i yavuklularından biriyle buluşturup, 2 saat kendi başımıza takıldık Yeşim'Le...sonra buluştuk tekrar...Eşek ölüsü gibi olan çantasını da bizim arabanın arkasına atmıştık zaten önceden...Ancak Juliet çocuktan ayrılamayınca, boşver bileti felam dedim sen uçağı kaçır sonra gene gidersin, iyi dedi, çantasını geri verdik, çocuğa teslim ettik gene...Sonra gece bu arkadaş mail attı bana, havaşa bindirdim Juliet'i diye, sonradan örendik ki bilet 500 dolarmış yememiş...Eheheh aşk herşeyi öder mi afedersin :=) Sen biz ordan kalk neyse Yeşim'in maçına git...Zor yetiştik zati...
Yeşim, son maçını (maçına, maçında) da edip elendikten sonra eve geldik, Bi güzel zıbarıp yattık sonra oh be! Geçen hafta içi inek gibi çalışmak dışında hayatımızda kayda değer bişi olmadı...Bi tenis oynadık hafta içi o kadar...Hocayı da çaırmadık deli gibi yaıo ve soğuk hava, demek ki yazı beklicez...Perşembe sabahı Yeşim iş gereği Balıkesir'e gitti, ben de fırsattan istifade evde birikmiş korku filmlerini izledim Perşembe gecesi...Altıma zıçtım sonra evde tek başıma...Cuma akşamı da evden şirkete bağlanıp çalıştım, ps3 oynadım, sonra 23:30 da gidip Yeşim'i havaalanından aldım...Bizim Sabiha'dan...Sonra yattık haliyle...Cumartesi uyuduuk, uyuduuuk, uyduuuk...Evden çıkamadık bi türlü, sonra kalkıp 16:00 gibi abimlere gittik...Laklak ettik bayaa, Can'ı sevdik...Çok şeker oluo gittikçe oh oh :)Pazar sabahı da kayınpederlere kavaltıya gittik, ordan Yelda'yı da alıp karşıya Cevahir'e gittik, ben kankam Murat ve Denizle buluşurken, Yeşim de kendi kankaları olan Aysen ve Çiğdem'le buluştu...Bol lak lak ve mobilya bakmadan sonra, karşıya geçtik...Bu arada pardoooon, ailenizin diğer 2 ferdi nerde yaw onlardan niye hiç sözetmiosun diosunuz di miii...Ehehehe, onlar geçen haftasonu Cuma günü Maldivlere uçtular...10.yıllarını kutladılar evlilikte...Keratalara bak sen :) Bize geçtiğimiz Pazar dönceklerini belirtmelerine rağmen, kendilerini de şaşkınlığa uğratacak bi şekilde Cumartesi öğleden sonra döndüler :) Pazar akşamı görebildik ancak, özlemişiz beee :) Daha sonra da hafta içi oldu zaten, işe felam gittik işte...Pazartesi akşamı, canım kızım Gizem bizi ziyarete geldi, annesi alıp getirmiş, çoktandır görmüodum ama insanın evladı gibisi yok, Vera kızımı da özledim o da gelirse çok seviniriz tabii, ama o artık evli tabii, kocasının sözü geçer :) İnsan çocukları arasında ayrım yapar mı hiç :) Gizem'i çok özlemişiz, evimize neşe getirdi, evden çok erken ayrıldı ve çok uzun zamandır görüşemiyorduk, çok eğlendik...Aslında toplumdan saklıoz biz Gizem'i, kızımım bi acaip çünkü...Bühü :( olsun ne de olsa yavurumuz bizim, napalım :) anasına çekmiş :) saykolar sizi :)
29.10.07
YENİLDİK AMA EZİLMEDİK!
14.10.07
TEKSTİL SEKTÖRÜ KRİZDE!
5.10.07
SON OLARAK - BUGÜNE KADAR GENEL
3.10.07
HOMORİKA 15 - THE END
Biz evde kalanlar, arabaya 6 adet bavulu bi ööle bi bööle yerleştirdikten sonra, Tülay'ı fakültesinden almaya gittik...Tülay arabasını fakültede bırakacak, biz de Pedo'nun arabasına doluşup Boston'a gideceğiz...Otoparkta Tülay'ı beklerken Yeşim üniversiteye dalıp içeriyi gezdi...Biz de orda ööle takıldık...Sonra Yeşim geri geldi...Daha sonra Tülay da geldi...Kapıda karşıladı Yeşim onu...Hatta güzellerimizin fakülte önünde fotoğrafları bile var...Bir de bakın, makinaları kaldırmak zorundaydık, o yüzden kalan son fotoğramız Boston'a uçağa binmek üzere yola çıkmadan önce çekildi...Orada kalan görüntülerimiz, aslında bizden kalan, bizi bizim dışarımızdan anlatan son görüntülerdi...Fotoğraftan sonra yazacağım...Ancak havaalanına kadar gittik...Pedo arabayla tur atarken Tülay havaalanının içine kadar geldi, biletlerimizi almamıza yardımcı oldu...Bavullardan 100$ ceza yedik...Fazladan ödeme...Uzun uzun sarıldık...Sonra herşey bitti...
Bir hikayenin oluşmasına katkıda bulunan karakterler genelde o hikayenin dışına itilir ya...Sonra birtek baş karakter kalır...Aslında zaman zaman başkarakter harici de olsa yer vardır bunlara hikayelerde...Ama olmazsa olmazıdır işte bu baş karakter...Kuşkusuz bizimkisi de bir hikaye ama gerçeklere sırtını epeyce dayamış bir hikaye...Baksanıza, siz burdan okurken, ya da ben ileride hatırlmak için okuduğumda, gerçekten bir hikaye, bir masal gibi gelecek hepimize...Ama ne olursa olsun, bu güzel hikayenin de bir başkarakteri var tabii...Tülay...Tülay olmasa Amerika'ya gidebilir miydik? Evet...Ama Tülay olduğu için, bu seyahat bizim açımızdan "muhteşem" kategorisine giriyor...Sadece Amerika olduğu için değil, Amerika'yı bir kenara bırakın, diğer karakterler olan bizleri de...Tülay öyle bir insan ki, nereye giderse gitsin, ışıltısını da beraberinde götürüyor...Sanki gizli bir enerjisi, insanları telkin edici sihirli bir dokunuşu var...1 hafta içinde gördük ve anladık ki, Tülay benden bile sıkılmadan tüm ilgisini, alakasını ve en önemlisi kocasını bizlerle paylaştı...Hö? :) En içten sevgilerimizle Tülaycım...Sıradan bir tatili, bizim hatıralarımıza mükemmel olarak yerleştirdiğin için...Bizimle evini, sevgini, zamanının tümünü, çamaşır makinanı, arabanı, kocanı, ruhunu ve ruhunun tüm ayrıntılarını paylaştığın için...Bizimle olduğun için, bizi misafir olarak değil, arkadaşın, kardeşin olarak gördüğün için...Özel olarak karşında saygıyla eğiliyorum, ve sevgilerimi yolluyorum...Dönerken içimiz çok buruktu biliyorsun, tek teselli edici nokta, burda da sevdiklerimiz var...Onlara kavuşacak olmanın verdiği huzur...Korkma bi daha gelmeyiz :))))) Muck...Sen bir numarasın...
Eveet, Pedo bey, Türkçe okuma yazman var, bilioruz, saklanmaya çalışma...Ama fal bakmaktan kafanı kaldır da bi gerçek hayata bak...Arkadaşlar, Pedo(Peter), örümcek adamla uzaktan yakından ilgisi olmayan, olsa bile tek katlı evlerin olduğu RI'da süper kahramanlık yapmaya kalksa yere çakılması muhtemel bir arkadaşımız...Pedo kendisi mi böyle iyi, yoksa Tülay mı adam etmiş onu bilmiyorum ama, evinde misafir olduğumuz süre boyunca, bizi ev ahalisinden biri gibi gördüğü için ona da ayrıca teşekkür ederim...Pedocuk, seninle 3 gün dışında pek vakit geçiremedik ama bol bol konuştuk...Hayatla ilgili tavsiyelerin, derin amerikan kültürünü bize takdim edişin, 3 türk'ün arasına bir türk olarak sızdığın, ve biz türkleri amerikaya sızdırığın için, rahatlığınla bizi de rahatlattığın için sana da sonsuz teşekkürler...Peter, thanks for sharing your ideas with me...O kitaplar bitecek Pedo, onu da belirtiim...Kitap kültürümü paylaş diye aldım ben sana onları...Ama gene de, okumasan da, senin şeyin sağolsun :) ...Bavullarla arandaki problem neyse onu gidermen dileğiyle...
Seneye hep beraber görüşeceğiz gene...Türkiye'de...Bu arada yazışacağız, telefonla veya net üzerinden görüntülü olarak da konuşacağız...Ama yüzyüze anlamında:
Bir sonraki görüşmemize kadar hoşçakalın...