20.9.07

HOMORİKA 8 - NY / RI

Cumartesi sabahı kalkıp check-out ettik erkenden...Bavulları da otelin emanete bıraktık...Eve gitme isteğim pek kabul görmedi...Önce Newyork'u gezip daha sonra dönecekmişiz efem...Ama gene de akşam 8 gibi Rhode Island'da olmamız gerekiyormuş, çünkü Water Fire diye bir okazyon(kültürel bir erezyon) varmış RI'da...E nabiim dedim, kalkıp gitcek halimiz yok...Önce bir değişiklik yapıp Starbucks'ta kavaltı ettik...Pedo onu yemem bunu yemem demeye başladı gene...Alem çocuk :) Bana benzio...Neysem, Times Square'e gittik, Tuly ile Yeşim bıcır bıcır konuştular...Heryerin fotoğrafını çektik...Tulay da Yeşim de çok mutlulardı, ne güzel Times Square'de beraberler di mi? :) "THAT'S A DREAM COME TRUE" :

ya peki, lalkak ettiğim siyahi arkadaşa ne demeli? Kendisi şehir turu otobüsüne müşteri toplamaya çalışıyor sokakta, Türkiye'li olduğumu öğrenince Avrupa Birliği - Türkiye ilişkileri üzerine bir konuşma yaptı....Okuyomuş efem :)
peki güneşlenen güzellerimiz, ayrılamayan ikili?
Kesintisiz konuşma ve sevgi yumağı şeklinde yürüyen bu iki kadın, bizleri birer yorgunluk ağından geçirerek Central Park'a girişimize sebebiyet verdiler...Çok direndim, yürümeyelim dedim, dinletemedim...Değer miydi ha değer miydi? Değerdi lam :) Eh central parkın ufacık bir bölümünde yayılıp uyudum ya, helal olsun bana ollllm...Çimlere yayıldık, kızlar konuştu, ben uyudum, Pedo'da frizbi oynayanların yanına gitti...Kovulmuş olacak ki, geri geldi...İzleyin de halimizi görün :)


Sonra dönüşte, tekrar Times Square'den geçmek zorunda kaldık tabii...Acıkmış bunlar, ben gidelim diyorum, ı-ıh...TGI Friday's e girdik, ne kadar mutluyum hala NY'da olduğumuz için yüzümden anlayabilirsiniz...

Neyse, oydu buydu, mağazaydı, yemekti carttı curttu derkeeen :) otele geri dönme kararı aldık...Ohh bee...Çocuklar gibi şenim artık ben yaw :) Zıplaya zıplaya otele gittim ben, ayaklarım iileşti birden :) Şaka lam :) Aldık bavulları, otoparka doğru yola koyulduk...Bu arada sevgili Pedo'muzun bavullarla arası iyi değil, bunu o gün ve evlerinde kaldığımız süre boyunca iice anladım...Çocukken bavula kapamışlar sanırım Pedo'yu, dokunmuo bavullara :) İşte ööle, aldık arabayı, bavulları yerleştirdik...Yol normalde 3 saatlik yol otobanda, 4,5 saat sürdü ama, trafikten mi yoksa driver'ımız Pedo'dan mı anlamadık :) Bakın bakın, Pedo araba kullanıyor :)
Ah be, NY'dan çıkarken derin duygular içindeydi, ağlamaklı olduğu, hep hayalini kurduğu, görmek istediği bir şehri, o kadar bekledikten sonra, arkasında bıraktı ya, gidio, bir daha NY'u görmek istiyorum diye bir hayali olmicak, olacak da, bir kere görmüş olduğu için artık, eski önemi olmayacak, hüzünlü, kıpır kıpır içi, bir bilinmezi devirip, yeni bir öğrenim sürecine doğru yol alıyor...NY artık bilinmez değil, o da bunu biliyor...Kim mi? Yeşim tabii :) Bense ev ortamına kavuşacağımız için acaip mutluydum beaaaa....Oleeeyyyy :) En nihayetinde, RI, West Warwick'teki eve ulaştık...Müstakil bir ev, 4 daireye bölünmüş, 1 dairesinde de tuly'ler yaşıo...Bavulları eve attık ve doğrudan RI'nın başkenti olan Providence'a gittik...Ya da önce oraya mı gittik hatırlamıom...Ne bu acelemiz peki? Efendim, RI'da çok üniversite var, hastaneler var, sanayi de var ama, gene de millet gelsin diye yaz aylarında 3 defa falan Water fire diye bir olay düzenliyorlar...Acaip kalabalık oluo şehir, Bütün RI orda sanki, sordum, normalde bomboşmuş sokaklar...Buralara ormanlık ve nehirli bir alan...Nehirler, göller...Tam bir doğa harikası...Başkentin içinden de geçen ana bir nehir var...Bööyle heryerine yanan bişiler koyuyolar...Konserler oluyo, gösteriler, beleş yemek, içki...Kızları bırakıp biz arabayı parkedicek yer aradık...Nereye bıraksan pahalı ya da yasak kardişim...En sonunda ücra bi köşede yer bulduk...Arabayı bıraktık, Pedo bana etrafı anlatırken kızlara kavuştuk...Heryere girip çıktık, çok dumanlıydı bütün şehir tahmin edebileceğiniz üzere, heryerde meşale vardı...Akşam yemeği yiyelim dedik ama, en sonunda başka bir semte geçtik arabayla...Bir üniversite vardı, allam bizim üniversiteler ne be, sırf yurtlarda kalmak için bile okunur be orda...Brown mydı neydi, öff gezdik etrafı, hintli bi kafeye gidip bizim kebaplara benzeyen bişiler yedik...Ayran vardı dolapta, aldım, kız "o çok acaip bişi içmek istediğinizden emin misiniz?" diye sordu bana...Alla alla....baktım ben de değişik bi ayran dedim heralde, ekşi mekşi dio kadın, sonra Tülay müdahale etti olaya, ayranın kendisine diyomuş ölle meersem, deli mi ne, içtim mis gibi ayran...Pedo ve Tuly bizi etraf hakkında bilgilendirirken, biz de bu cennet parçasında yaşasak mı falan olduk iice...O ne be, bir doğa harikası...Eve gittik, tülayım bize yatağımızı felam gösterdi...Ohh beee, ev yataı gibisi, ev ortamı gibisi var mı olm :)

Hiç yorum yok: