17.9.07

HOMORİKA 4 - NEWARNEYORK

Başlıcam aletine edevatına high definition'ına uğraş uğraş...hidef my ass afedersin...ulem neyse sırası gelince onu da anlatcam sen dur...Salı sabah, dedik ki "central park'a gidelim"...Olur tabe...Central parkta kavaltı yapcakmışız efem...Sanki sucuk ekmek yapıolar orda...Efendim yürüyerek gidelim dedik, ayaklarımıza kara sular indi, bizim kaldığımız otele göre hiç de central değil, gerçi abartmayalım, bi times square'e gitmiş kadar daha gidiosunuz central park, sonrası fer fecir olduğu için aklımda böyle kalmış olabilir...Ayaklarımın altı yaraydı, belim, bacaklarım, boynum hepsi ağrıyodu zaten sabahtan...Neyse, mehteran takımı gibi iki ileri-bi geri hareketle vardık central parka...Yeşim her dükkanda durup bişiler bakıo...Yolda bikaç limuzin gördüm arka arkaya fotoğrafını çekiim dedim sizler için...Central parkın girişinde inceden bir bina var, onun da fotosu altında, faytonlar felam var, 1 beygir gücündeki bayat bir espriyle buraya konu oluyolar...Daha sonra Tulaylar da gelecek ya cumartesi günü gidecez, daha detaylı fotolar vericem, şimdilik benim fotoğrafımla idare edin ve bilin ki, her köşede Yeşim filmleri hatırlayıp "şurası gözgöze geldikleriii yer", "şurası o kızın iğfal edildiği yer" gibi beyanatlarda bulundu...Bu arada tabii ilk etapta gezmedik heryerini...dolaştık durduk içinde, aç bitap, fakat o da ne, hiç bööle kavaltıcı yok, ya da biz göremioz, hot dogcular felam var, hepsini es geçtikten sonra sonuncusundan 2 tane aldım ben...Yeşim ısrar etmeme rağmen almadı...Sonra da aç kalmasının suçlusu benmişim gibi bi havalar bi havalar :) Yedim kardeşim...Central parktan da çıkmıo...Ağlamaya başladı...Yaw dedim o zaman(doğu kenarında yürüyoruz) çıkalım bi starbucks bulalım...Çıktık 5.th avenue ya doğru yürü yürü, şeyini sallasan heryerde olan starbucks yok, sinir oldu Yeşim, bana kızıo herzamanki gibi...Neyse, bulduk bi tane en sonunda karnını doyurdu, sesi kesildi şimdilik :) Central parktan tam çıktığımız yere geri dönüp biraz daha doğu kenarında kuzeye doğru ilerlemeye devam ettik, ve Modern museum of art(MET) midir nedir oraya girdik...normalda girişi 25 dolar...Ancak Önder sağolsun gitmeden önce bana tüyo vermişti...5 dolar da olsa bağışta bulunursan 2 bilet veriolar :) Capon turistler kek kek verirken biz Türk milletini gurula temsil edip 5 dolara girdik ikimiz...Bööle serindi içierisi iyi oldu...Bi tarafta Mısır eserleri, (gerçek mumya vardı lam), diğer tarafı helenistik çikolastik döneme ait Yunan eserleri vardı...Bi de bişiler daha vardı ama hatırlamıom...Aşağıda mezardan bozma tarihin ilk fotokopi makinasını görüyorsunuz...Ondan sonraki resimde ise delirttiğim bir Tanrıça'yı, sonrasında ise "boyut önemlidir" felsefesini kabul ettirmeye çalıştığım bir beli tutulmuş asker görüyorsunuz...Affetmez kimse olm seni savaş alanında yaklarsa :)...Ondan sonra da yorgunluktan bitap düşmüş vaziyette, önünde oturduk müzenin, altta toplam bacak sayısı 4 görüyorsunuz, panik yapmayın...EEE, bitti mi sandınız, tam bu müzenin hizasında, ama central parkın batı tarafında bir de şu ünlü "american history of musemummunhım" die, "a night at the museum" filmine konu olmuş müze var...Filmi izlediğim için gitmek istemedim...Ama yeşim sürükledi beni...Koskocaaa Central parkı enlemesine geçicez...Tam geçicez, bi göl çıktı karşımıza, etrafından dolaşalım dedi Yeşim, itiraz etcek halim bile yoktu...Ulan giiit giiit giiit bitmiyor...Birini yakalayıp arada fotoğraf çektirdik...İnsanlar deli gibi koşuyorlar gölün etrafında, hepsinde bi ipod, Yeşim'in çişi geldi gene bana kızmaya başladı...İte kaka çıktık, central parkta hiç wc yok...Batı yakasından çıktık, ancak hiç tuvalet yok, müzeye de daha 7 cadde falan var, Yeşim gene hırçın haline büründü, ayakkabısı da ayaklarını vurdu, ikide bir bi banka oturuo aalıo, "yürüyünce ayaklarım aarıo, oturunca iice çisim geliioo, altimaa ediceem" die baarıp suçu gene batıo...Ne demiş büyüklerimiz aşağı yukarı: "evlilik, normalde evli değilken karşılaşmayacağın problemleri çözme sanatıdır"...Buna istinaden, Yeşim'i motive ede ede, ağlata ağlata müzeye kadar götürdüm...Sen dışarda bekle dedim, gittim bilet alcam ne pahasına olursa olsun...Acaip kuyruk var...Yeter ki problem çözülsün...Walla sırayı bekleyemedim dışarı koştum yeşimi almaya, gel rica ederiz öne geçeriz diye, meğersem tuvalet biletle girilen kısımda değilmiş, koştu girdi bizimkisi, rahatladı, tekrar mesut olduk...Neyse harap bitap bi vaziyette çıktık, en yakın metro istasyonuna gidip metroya atladık ve otele gittik...Duş aldık dinlendik lam biraz oh...Sonra akşamüstü hava kararmışkene, otelin altındaki tick tack cafede akşam yemeği yedik, sonra dakalktık şu empayr siteyts, neymiş bi de biz çıkalım tepesine dedik...Eskiden Empty Space Building denirmiş...Çok pahalı olduğu için kimse ofis tutamazmış ordan...Neyse, bayıldık 18'er doları, tepesine tırmandık...öööle dönüp dönüp baktık işte etrafa, bütün manhattan görülüyor...Orda bisürü teleskobik aletlerden vardı, 50 cent verion ama 2 tane 25cent alıo, aleti çözene kadar dallama dallama kurcaladık sağını soğunu...Tam komedi...Aşağıda 2 foto var bakın işte...Sonra çıktık otelin dibinde zaten bu ESB, arka sokaktan giderken aa bi de baktım, bizim Murat'ın bayılacağı, beniyse sersemleten bir çizgiromancı çıktı önüme...Jim's universe...Hemen daldım...Ohh bee...Stephen King'in dark tower çizgi roman serisinin ilk sezonunu aldım...4.sayı yoktu ama uyuz oldum...Gezdim gezdim bi sürü şey alıcaktım ama taşıyamam diye almadım...http://www.jhuniverse.com/...Harika bi yer lam Murat, bi gün senle de gideriz...Gümüş kayakçı heykeli süperdi be...

Sonra otele döndük, çizgi romanlarımı okuyup mutlu mulu yattım...

Hiç yorum yok: